Kadın: Şiddetin Nârin Kurbanı

Kadın: Şiddetin Nârin Kurbanı

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2020 Raporu’na göre;

  • 2020 yılında 300 kadın cinayeti işlendi, 171 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.
  • Bu 300 kadının 151’i evli ya da birlikte olduğu erkek tarafından, 64’ü oğlu, babası, eskiden birlikte olduğu erkek gibi tanıdığı bir erkek tarafından öldürüldü.
  • Kadınlar en çok evlerinde ve ateşli silahlarla öldürüldü.

Şiddet sadece kadınların değil, toplumun her kesiminden bireylerin karşılaştığı bir durum. Erkeklere, çocuklara, iş yerinde çalışanlara uygulanan şiddet gibi örnekler çoğaltılabilir. Peki, kadına yönelik şiddeti neden ayrı olarak ele alıyoruz? Neden bazı insanların maruz kaldığı şiddeti “kadına şiddet” olarak adlandırıyoruz? “Dünyayı turuncuya boya!” sloganı ile 25 Kasım ve 10 Aralık tarihleri arasında kadına yönelik şiddete dikkat çektiğimiz 16 günlük aktivizm sürecine özel olarak bu yazımda sizlere kadına yönelik şiddetin ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından kişinin kendisine veya başkasına kasti şekilde baskı ve güç uygulayarak o kişinin fiziksel ya da ruhsal olarak zarar görmesine sebep olan tutum ve davranışlar olarak tanımlanmaktadır. “Kadına yönelik şiddet” veya “kadın cinayeti” gibi ifadeler kullandığımızda ise bir bireyin yalnızca kadın olduğu için şiddete uğrayışını ifade etmiş oluyoruz. Bir kimsenin yalnızca cinsiyetinden dolayı daha iyi ya da daha kötü muamele görmesi ise cinsiyetçilik olarak tanımlanıyor. Cinsiyetçi uygulamalardan etkilenenler yalnızca kadınlar değildir, erkekler de bundan olumlu ya da olumsuz olarak etkileniyor. Ancak cinsiyetçiliğin kadınlar üzerinde bariz bir şekilde olumsuz etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Kadına Şiddet

Toplumsal cinsiyet rolleri toplum içinde kişilerin biyolojik cinsiyetlerine yönelik kabul edilmiş normlarından oluşur. “Kızlar pembe, oğlanlar mavi giyer”, “Kadınlar bakım gerektiren işlerde, erkekler fiziksel güç gerektiren işlerde çalışır” gibi varsayımlar toplumsal cinsiyet rollerinin belirlediği kurallara örnektir. Toplumsal cinsiyet rolleri cinsiyetçilikle yakından ilgilidir, cinsiyetçilik ise kendi içinde ikiye ayrılır: Düşmanca cinsiyetçilik ve korumacı cinsiyetçilik. Düşmanca cinsiyetçilik kadına yönelik düşmanca tutumların olması, onları doğaları gereği kötü olarak görme durumudur. Korumacı cinsiyetçilik ise cinsiyetçiliğin “iyi” görünümlü yüzüdür. Kadınlara anne, kız kardeş ve eş gibi kutsal bir yer vererek onları el üstünde tutma ve kadınları naif, korunmaya muhtaç varlıklar olarak görmedir. Düşmanca ve korumacı cinsiyetçilik tamamen farklı iki olgu gibi görünse de birbirini besler ve her ikisi de olumsuz etkilere sahiptir.

Toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsiyetçilik

Toplumsal cinsiyet rolleri insanlara hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiğini dikte eder. Kişinin hangi meslek grubunda yer alacağı, hangi tür ev işini yapacağı, ne zaman nerede bulunacağı ya da hangi davranışları gerçekleştireceği gibi şeyleri belirler. Bu tür kuralların olması bir bakıma hayatımızı kolaylaştırır aslında. Çünkü yapacaklarımız bellidir, üzerinde çok fazla düşünmemize gerek kalmaz. Ancak her ne kadar hayatımızı kolaylaştırıcı gibi görünse de bu varsayımlar kadınlar için ciddi derecede kısıtlayıcı etkilere sahiptir.

Cinsiyetçi bakış açısıyla da beraber kadın; ailenin korunması gereken namusu olarak görülür. Bu nedenle dış dünyada pek yeri yoktur. Onun yeri evi ve çocuklarının yanıdır. Anne, kız kardeş, eş ya da kız evlat gibi sıfatlara sahip olduğundan usturuplu olmalıdır. Bu sıfatlara sahip olmayan kadın ise zaten önemsiz ve kötü kadındır. Hangi sıfata sahip olursa olsun kadın; naif ve kırılgandır, kendini koruyacak güce sahip değildir. Kadın zayıf, erkek ise güçlüdür. Erkek, gücünü her şekilde gösterebilir. Erkeğin şiddeti toplum içinde o kadar normalleşmiştir ki kadın kendini bu şiddetten korumak zorundadır. Gece sokağa çıkmak, şort giymek ya da bir erkeğin evine gitmek gibi toplumsal normlara uymayan durumlarda, erkek şiddet uygulamamakla değil kadın kendine uygun görülen kurallara uymakla yükümlüdür. Kurallara uymuyorsa şiddet kaçınılmaz bir sonuçtur.

Şiddetin Türleri/Görünümleri

Şiddet; fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal, ekonomik, dijital şiddet ve ısrarlı takip şeklinde kendini gösterebiliyor. Gerçekleştiği bağlama göre ev içi şiddet, iş yerinde yaşanan şiddet ya da flört şiddeti gibi isimler alıyor. Yaşanan tüm bu şiddet türlerinde erkek, kadın üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyor. Çoğu zaman fiziksel veya cinsel şiddet görülmediği sürece şiddeti tanımak karmaşık ve zor olabiliyor. Bu konuda bilgimizin kısıtlı olması en önemli sebeplerden. Bunun yanı sıra kıskançlık ve ısrarla karşı tarafa ulaşmaya çalışma gibi davranışlar sevgi ile karıştırılıyor. Bu tür davranışların sevginin doğasında olduğu fikri şiddeti tanımamızın önüne geçiyor.

Şiddetin farkında olmak, şiddet uygulayandan uzaklaşmaya yetmeyebiliyor. Çünkü şiddeti uygulayan ile maruz kalan arasındaki ilişki her zaman gergin bir şekilde devam etmiyor. Bu noktada şiddet döngüsü dediğimiz kavram karşımıza çıkıyor. Şiddet döngüsü 3 evreden oluşmakta: Birincisi gerginliğin arttığı evre, ikincisi şiddetin gerçekleştiği evre ve üçüncüsü şiddet uygulayanın pişmanlık gösterip özür dilediği “balayı” evresi. Balayı evresi ile birlikte şiddete maruz kalan taraf karşısındaki kişinin değişeceğine ve bu davranışın bir daha tekrarlanmayacağına inanıyor. Ancak döngü kendini tekrar ediyor.

Şiddet Döngüsü

Kadına yönelik şiddeti önlemek yalnızca kadınların değil toplumda yer alan herkesin sorumluluğunda olmalı. Kadını her şeyden önce bir “anne”, ya da “eş” kabul etmek yerine “insan” olarak kabul etmek, erkeğin şiddetini ise hiçbir koşulda kabul etmemek atabileceğimiz en önemli adımlardan. Şiddetin olduğu yerde sevgi ya da aile olmaz. Kadın, erkek, yaşlı ya da genç kimse şiddeti hak etmez. Bu nedenle şiddet hiçbir zaman sır olarak kalmamalı, şiddet uygulayan hiçbir zaman haklı çıkarılmamalıdır.

Kadınların gücünü kazandığı, şiddetin olmadığı bir dünya umuduyla…

Kaynak:

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2020 Raporu http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2947/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-2020-raporu

 

yazı

Merhaba, ben Hande Çeliktaş. Psikoloji bölümü mezunuyum. "Psikoloji Gözüyle" isimli bloğumda psikoloji ve toplumsal cinsiyet ile ilgili yazılar yazmaktayım. Kedim Pötüpet'in bende oluşturduğu farkındalıkla vegan bir yaşam sürmekteyim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir